Bir yandan kuru havuzlardaki heybetli gemiler omurgalarının üzerinde dinlenirken, diğer yandan altlarında; elektrikçiler, kaynakçılar ve mühendisler bu dev canavarları yenileyip güzelleştirmeye çalışıyor. Kum püskürtücüler ve boyacılar, paslanmış gövdeleri mümkün olduğunca yeni hale getirebilmek için, gemilerin yüksek yerlerinden sarkarak, tehlike altında işlerini yapmaya çalışıyor.
İstanbul'un Tuzla koyunda gruplandırılmış kırktan fazla tersane var. 1992'den beri bu tersanelerde çalışan 134 kişi hayatını kaybetti. Birçoğu kayıtsız çalışan günlük işçilerden oluşan, çok daha fazla sayıda kişinin öldüğü tahmin ediliyor. Ama hala, hem eğitim hem de güvenlik ekipmanlarının yokluğu ve yorucu çalışma koşulları tüm tersanelerde ortak nokta olmaya devam ediyor. Ölümlerin birçoğuna; gaz patlamaları, yangın, elektrik çarpması, düşmeler, çarpmalar ve zehirlenmeler sebep oluyor. 2010 yılının sadece ilk yarısında tersanelerde çalışan 11 kişi hayatını kaybetti.
Yeterince iyi uygulanmasa da tersanelerde güvenlik düzenlemeleri mevcut. Örneğin, benim fotoğraf çekmeme izin veren şirket, en güçlü güvenlik programına sahip olmakla övünüyordu, bu sebeple bir fotoğrafçının tersanedeki hayatı belgelemesi onları endişelendirmedi. Hatta, devlet müfettişlerinin sanayi güvenlik kurallarının garanti altına alınması için ellerinden geleni yapmadıkları konusunda şikayette bile bulundular.
*Nazım Hikmet Ran'ın "Japon Balıkçısı" adlı şiirinden.