Haliç girişinde, Galata kıyısında bir semt, adı, yakın geçmişe kadar perşembe günleri kurulan pazardan geliyor.Balık pazarı ile Azapkapı, Bankalar Caddesi ile deniz arasında belirlenmiş sınırları.Yelkenciler, Makaracılar, Kürekçiler, Kalafat Yeri, Üstüpçüler… Sokak isimleri pazarın tarihi hakkında ipucu veriyor.Sokakları dar, kısa, eğri ve karışık. Yüzyıllar öncesi uygarlıklarından kalma. Bugün yeni bir değişim dalgasının eşiğinde…Galata: AntikYunan yerleşkesi,İsa'dan önce 7.yüzyılda balıkçı ve tüccar Megara'lıların kolonisi,4. yüzyılda, Konstantin'in Yeni Roma'sının IV. Bölgesi;Bugünkü Azapkapı, Şişhane, Tophane üçgeninde surlar ve hendeklerle çevrili.13. yüzyıl başı, Dördüncü Haçlı Seferi'nde Venediklilerin yağmalaması ve yıkılan surları.1261'de imtiyaz ile yerleşen Cenevizlilerin kenti.1349 yılında zayıflamış Bizans'ın karşısında, en geniş sınırlarını, ve güçlerini gösteren bir kule, Christea Turris – kapıları içinde kendine kadar – kendi için.14. yüzyıldan itibaren bir İtalyan kenti görümünde ve Batı Akdeniz'e açılan liman.Konstantinopolis, Fetih sonrası "Konstantiniye". Esas kentin İslamlaştırılması süreci. Karşıda, Galata'da yerleşik Cenevizlilerin, zamanla diğer Hıristiyan ve Müslüman topluluklar arasında azalmaları.Zamanın kaydı, Matrakçı Nasuh'un 1537 tarihli minyatürüne düşülmüş: iskeleler, hanlar, bedestenler, kiliseler, camiler,imalâthaneler…19. yüzyıl, Galata'sı, İstanbul'a üstünlüğü ile bir sömürge devri kenti görüntüsünde. Gayri-müslim nüfusun baskın olduğu yoğun bir yerleşim.1863, Batılıların ve mallarının Osmanlı'ya giriş yaptığı liman, bir ucunda Tersane-i Amire, diğer ucunda Tophane-i Amire.Kentin ‘Batılılaştırma' sürecinde, geniş caddeler açmak için yıkılan surları, kapıları...Belki bir benzeri olmayan, atlı yüzyıllık imparatorluğu devirenlerden Bankalar Caddesi.Perşembe Pazarı'na, Bankalar Caddesi'nden Haliç'e inen sokaklardan giriliyor.Ülkenin Sanayileşme süreci, tekne ikmal ve tamiri, yedek parça üretimi ile burada başlamış ve Haliç kıyılarına yayılmış. Anadolu'dan kopup taşı toprağı altın İstanbul'a gelen işgücü, zanaat peşine düşüp, sanayi kültürünün oluştuğu bu mekânı mesken tutmuş, zor şartlarda yaşamış, mesleği Rum ve Ermeni ustalardan öğrenmiş. Denizcilikle başlayan çarşının üretim haritasını hafif ve ağır sanayinin ihtiyaçları çeşitlendirmiş.İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra her türlü makinenin parça ve tamir sorununun çözümlendiği merkez olarak gelişen Perşembe Pazarı; doğal olarak gemicilerin de ‘makine bakım ve tamir merkezi oluyor. Tersane Caddesi, bu dönemin ulaşım ihtiyacı için açılıp bölgeyi ikiye ayırıyor.1955-60 arasında Türk sanayi dinamik bir yapıya doğru ilerlerken, ticaret ile üretim ekonomik büyümede iki farklı kutup gibi… Devletin üretim yerine yabancı sermaye girişine desteği daha belirgin. Amerikan Marshall Yardımı devreye girince, birçok makine ve tezgâhın ülkeye girişiyle Perşembe Pazarı'nda şekillenen öncü ve yaratıcı üretimin önemi sekteye uğruyor. 1980 sonrası dönemde ise, tekrar büyüme yoluna giriyor ve yetersiz fiziki şartlar nedeniyle büyük firmalar sanayi ve ticaret bölgelerine taşınıyorlar; Okmeydanı'nda ‘Per-Pa' yerleşimi oluşuyor. Perşembe Pazarı ise değişimin bu dalgası ile küçük üretici ve tüccarlara ve çoğunlukla da hırdavatçılara kalıyor.Bugün Perşembe Pazarı, Cenevizlilerden miras tonozlu tuğlalı kırmızı binaları ile kent dokusunda, çok azı ayakta kalmış tarihi yapılar dışında, her boş sur kalıntısına, her yarım duvara yaslanmış, ölçülüp biçilmeden, planlanmadan yapılmış işyerleri ile dolu. Sanki zamana çapa atmış gibi duran adam boyu makaralar, halatlar, zincirler bir çıkmaz sokaktan köşe başından öylece karşınıza çıkıveriyor. Her şey ölçüt dışı, daracık atölyelere sığmayan üretim, ticaret ve depolama sokaklara taşmış durumda – güneşli bir günde ipler dev bir makaranın üzerinde düğümleniyor sahilde dükkânı olan bir usta torna tezgâhından çıkardığı parçaları kapının önünde zımparalıyor. Ancak, hâkim olan kargaşa ve zamanda donmuşluk duygusu.Erzurumlu çaycının ocaktan marka karşılığı getirdiği çaylar yudumlanırken bugünün ustaları kendi çıraklıklarından ve ustalarının yanında nasıl piştiklerinden, müşteriyi aradığı ürünü alması için siftah etmeyen komşusuna yollamaktan, 30 senedir değişmeyen telefon numarasından, adalı balıkçılarla kadim dostluklarından söz ediyor.Daracık ve karanlık atölyelerine ıssız ve deniz kokulu sokaklardan geçip gelen güler yüzlü, çoğu Karadeniz ya da doğu kökenli, gayretli esnaf ve zanaatkârlar; yakın geleceği kuşkuya da umarsızlıkla beklerken zamandan uzatma almış gibiler.Pazarın geleceği ve Pera'dan aşağıya hızla yayılan kentsel dönüşüm ve "Turizme hizmet için her şey mubah." Yaklaşımını dalga, dalga hissediyorlar.Hanlar, dükkânlar, yavaş, yavaş ve sessizce el değiştirirken Perşembe Pazarı üreticileri değişimin bir dalgasını daha göğüslemek için bekleyişteler. Deniz kokulu, karanlık, soğuk ve sıhhatsiz üretim mekânlarında en iyi bildikleri ve gurur duydukları emekleri ile zamanı yoğurup Galata sokaklarının yüzlerce yıllık hissini devam ettiriyorlar.