İstanbul'un Bizans'ı en iyi hatırlayan ve hatırlatan semti Samatya. Kendi köşesine kıvrılmış, kaderine boyun eğen dar bir sokak; İçkalpaçı Çıkmazı. Bir tarafta dizilmiş iki-üç katlı eski evler, bir tarafta surlar, diğer tarafta da demiryolunu ayıran istinat duvarı…
Buranın tarihi, göçlerin tarihi aslında. Kim bilir kimler gelip kimler geçmiştir buradan yüzyıllardır ama, son 60 yıla bakmak bile yetiyor göç acısını hissetmeye.
Önce 6-7 Eylül Olayları vuruyor semti... Hâlâ Rum ve Ermeni izlerini görmek mümkün de evlerde, kendilerini görmek neredeyse imkânsız. O korkunç geceden sonra sürgün oluyor ve evleriyle, dükkânlarıyla, kiliseleriyle beraber hatıralarını da bırakıp gidiyor gayrimüslimler. İstemeye istemeye...
Ama İstanbul bu, neresi boş kalmış ki burası kalsın? Bu sefer de Doğu'dan; Mardin'den, Malatya'dan, Bitlis'ten, Diyarbakır'dan iş bulmayı düşleyenler, köyü boşaltılanlar, hatıralarını ayrıldıkları yerde bırakıp, dolduruyor sokağı. Ama hemen hepsi memleketinin özlemini duyuyor. Onlar da sürgün ediliyor aslında; hayat koşulları tarafından. İstemeye istemeye yerleşiyorlar Samatya'ya.
Ama yine de, iyi kötü sürüyor burada hayat. İstanbul' un "fazla gelişmiş" karmaşasından uzak, herkesin birbirini tanıdığı, sokaklarda çocukların beraber oynadığı, bisiklete bindiği, kedilerin araba altında kalma korkusu olmadan özgürce gezindiği bir yer Samatya. İşsizlik gırla, gelir seviyesi çok düşük ama çabalıyor insanlar tutunmak için. Pek çoğu İstanbul' da kalmak zorunda olduğundan, burada yaşamaktan memnunlar. Burası onların evi artık. Ama sürgün yine yaklaşıyor...
Kentsel dönüşüm adı altında gerçekleşen tahribat ve yıkımdan, tarihi doku kadar insanlar da nasibini alıyor. Samatya sakinleri de yerlerinden edilmek isteniyor. Üstelik bu sefer, o büyük geçmişten ne var ne yoksa süpürülecek gibi görünüyor.