19.04.2024

YOL

Fotoğraflar ve metin: Kinyas Bostancı Haberi Oku

  • Fotoğraf: Kinyas Bostancı
  • Fotoğraf: Kinyas Bostancı
  • Fotoğraf: Kinyas Bostancı
  • Fotoğraf: Kinyas Bostancı
  • Fotoğraf: Kinyas Bostancı
  • Fotoğraf: Kinyas Bostancı
  • Fotoğraf: Kinyas Bostancı
  • Fotoğraf: Kinyas Bostancı
  • Fotoğraf: Kinyas Bostancı
  • Fotoğraf: Kinyas Bostancı

«— Her şey değişip akmada,
                    bu hâl beni hayran bırakmada..»

Heraklit, Heraklit; ne akıştır bu!.
ne akıştır ki bu, dalgalarında
                     dağlıdır alnı en mukaddes putun
                     kızgın demir damgasıyla sukutun.
Gebedir her sukut bir yükselişe.
Ne mümkün karşı koymak
                               bu köpürmüş gelişe..
Heraklit, Heraklit!.
       akar suya kabil mi vurmak kilit?

Şehir
      uzakta.
Genç adam
               ayakta.
Akıyor şehirden geçen nehir
genç adamın ayakları dibinden.

                                                             Nazım Hikmet

           

Şeylerin özünü, özünü ve gerçeğini kesintisiz ararken birçok hayal kırıklığı bizi bekliyor olacaktı, ancak her seferinde yeniden denemek zorunda kalacak, her denemede bir kez daha sonsuz bir döngüyle bin bir hayalin kırıldığı noktada bekliyor olacaktık. Üstelik bunu yapmak sadece ‘varmak' yahut 'varmış olmak' için değil, aynı zamanda yolun kendisini de devam ettirmek için gerekliydi. Tekmelenmiş bir taşın atıldığı her menzilden bir sonraki menzile fırlatılmak için olağan bekleyişi gibi… Taşı muhakkak taşla dövmeli…

Soğuk ve karanlık bir gecede ellerimiz ceplerimizde yürümenin kimsesizlik hissi yarattığını fark ettiniz mi? ‘Yalnız' kadar bile değil, düpedüz ‘kimsesiz'. O an damarlarınızdaki kırmızının sükûneti, kainatı bile del'edercesinedir. Zaman ve mekân girdabı perdeyi aralar ve öylece süzülen yol yeni bir samanyolu kadar uzak ve uzun bir huyla serilir önünüze. Yağmurdan önce göğün, yağmurdan sonra ise yerin el değmemiş kıvrımları sımsıkılıdır avuç içlerinizde. Ve ömrünce şahit olunmamış bir haz ile keşfedersiniz, bir tohumun toprağı çatlattığı o an gibi… 

Kefilsiz yürünen ancak mutlak bir senet ile bedeli alınan bu yolda, yeni bir hayat arayışıyla verilmiş tüm sözler yıkılır, sokak lambalarının boynu işte bu vakit devrilir. Kendine doğru yola çıkma girişiminde yol çıkmaz olursa kendi sokakların asileşir, bir savaş başlar toz ile buz, sarar her zerreni.

Kazananı asla olmayacak bir savaş kaidesinin hükmü ancak, bir ‘yol' düşü ile son bulur.

Gecenin rüzgârını toplasın, açık bırak yakanı ve adresi yok bir yola koyul şimdi. Uçsuz bucaksız yollardan vadilere, nehirlere, patika yollara, kavminin burçlarından çöllere bakın. Kervanında yolculuk eden berduş, sessiz bir şafağa doğru diksin gözlerini, seyreylesin cümle alemin sarhoşluğuyla tan vaktini, başak tarlalarını, ağustos sıcağının son kırıntılarını… Yerini asla sonu gelmeyecek baharın başına bırakan bir mevsimin yolculuğuna yum gözlerini. Gökyüzünün mavisi altında iki yakandan güneşe asıp derini, yenilenmiş olacaksın.